Hizmet nedir.?

ARAYIP, BULAMADIĞIMIZ, HİZMET HAKKINDA.

Sözlükler de;  Arapça “ḫidmet” kelimesinden gelen hizmet,

Hizmet birinin;

İşini görme veya birine yarayan bir işi yapmayı,

Görev ve işi tanımlar,

Bakım, özen, ihtimamı anlatır,

Bir taraftan da “karşılıklı fayda sağlamak” anlamını da içerir.

İnsan ihtiyaçlarını karşılamasına rağmen fiziksel özellik taşımayan şeylerdir,

Tüketildiği anda, üretilen ürün,

Çoğu zaman sırf istikrar zemini korunsun diye verilen bir ödün,

Karşılığı beklenen bir fedakarlık,

Bir malın satışına bakmaksızın son tüketicilere pazarlandığında isteklere cevap veren ve ihtiyaçları karşılayan eylemlerdir.

Allah’ın rızası dışında başka hiçbir karşılık, çıkar, takdir, teşekkür, tasdik vs beklemeden; niyet, bilgi, tefekkür, gayret, tevazu şartlarını taşıyan; riya, bencillik, kibir, kıskançlık, yobazlık gibi şahsiyet zaaflarından arınmış olarak yapılan, insanlara doğrudan veya dolaylı olarak maddi veya manevi fayda sağlayan ve hayatın kalitesini yükselten her çeşit fikir, fiil veya eser üretimidir.  (kaynak: ustam.)

Yukarıda belirtilen ifadeleri anlatmaktadır.

Yemek hizmeti ise “ Bir kuruluş tarafından yemeğin hazırlanması ve dağıtılması işi ” olarak tanımlanır.

Hizmet etmek nedir diye baktığımızsa ise; karşılıklı olarak, iş görmek, çalışmak veya birinin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak olduğu ifade edilir. Asli olan ise; işini, hizmetini idealize etmenin, en iyisini yapmakla kendini mükellef görmenin ifadesi olarakta görebiliriz.

Mükemmel Hizmet

Birçok kişi, hizmetin çeşitli seviyeleri olduğu konusunda hemfikirdir.

Bu hizmetin seviyeleri:

Zayıf,

Kabul edilebilir,

Normal,

İyi,

Çok iyi

Mükemmel , hizmet olarak sıralanabilir.

Günümüzde birçok şirket, müşteriye verilen hizmetin mutlak temelleri ile uğraşır. Örneğin müşterilerin, danışmayı aramaları sırasında bağlanmayı beklerken, bekleme süresini en aza indirmek gibi. Aslında kompleks bir yapı içinde, kişisel ve duygusal değişikler çerçevesi ile değerlendirmek çok zor olacaktır.

Peki, mükemmel hizmet nedir?

Hizmet sunmak konusunda bazı kişi ve kuruluşlar akademik çalışmalar gibi, kurallar yaratma, bazı yöntemleri tanımlama ve sihirli bir sırrı tarif etme gibi eğilimler içindedir. Bazıları güvenilir, zamanında ve kişisel olma, akılda kalma ve dikkate değer olma gibi değerler üzerinden yol alırlar. Bazıları da siyasi durumlarda halka sundukları ve yaptıklarını tanımlarlar. Burada, hepsi nasıl hizmet verildiğine (iç süreçlere) ya da hizmetin kendisine odaklanırlar. Fakat tam olarak bu noktada hizmet mükemmelliği ve genel anlamda hizmet gözden kaçar.

Aslen görmemiz gerekli olan, Hizmet, verilen hizmetin, müşterinin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşıladığı ölçüdedir. Mükemmel hizmet ise, “hizmet” deneyiminin ötesine geçilmesi ve müşterilerin, beklentilerinden biraz daha fazlasına ekstra çaba gösterilerek sahip olduklarını hissetmesiyle gerçekleşir. Bazen bu beklenilmeyen ekstra çaba, hizmet profesyoneli tarafından bir gülümseme, olumlu bir söz, plansız bir nezaket göstergesi gibi farklı biçimlerde müşterilerin önüne çıkabilir.

Lokantada bir servis sırasında ise, hizmetin müesseseye girdikten ve çıkıncaya kadar sürekliliği ve dikkat çekmeden alınan tüm hizmet unsurlarının tümünü ifade eder.

Toplumumuza baktığımızda, kültürel açıdan incelersek, benimsenmiş ve yerleşmiş görgü kuralları vardır. Tüm kuralların uygulanması ile karşılıklı olarak alınan bir hizmet bütün bu kurallara uyar. Gerekli görülen hizmet aşaması sessizce yapılarak tamamlanır. Bizler genelde, yaşamda derin izleri olan ve zihinlerimize yerleştirilen, her şeyin bir maddi karşılığı vardır. ifadesi altında hizmet unsurunu anlamamız zorlaşmaktadır. Böylece hizmeti alamadığımız mal yerine, egomuzu sakinleyecek şekilde, karşı tarafı kullanmaya doğru bir meylimiz vardır. Karşımızda bize hizmet eden kişinin moralini bozar ve bize verdiği hizmette aksamalar olmaya başlar. Bu eğilim genele gidince de hizmetlerde devamlı aksama olmakta ve genelde bu bozulmaya ayak uydurmaya ve aldığıyla mutlu olmaya çalışır. Genelde kötüleşmeye doğru bir gidişat görülür.

Lokantacılık sektörünün geçmişine baktığımızda, Atatürk’e hizmet eden ve İlk servis kurallarını kabul ettiğimiz, İtalyan Metrotel Silvio FONTANA ‘yı örnek almış ve benimsemişiz. Ama Atamızın hatıralarından birinde;

“İngiliz Kralı 8. Edward İstanbul’a, Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:

-Bana “İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz.” dedi.

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam İmparator sofraya oturunca kendisini Kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:

-Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi İngiltere’de zannettim.

Diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi. Fakat Atatürk krala eğilerek:

-Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim.” (http://www.akintarih.com)

Bu gerçeğin payını sektörde çalışanlar gayet iyi bilir.  Fakat Osmanlıda mutfak aşçıları Ermeni ve Hizmet edenler Rum Garsonlar idi. Onlar gidince hizmet ve mutfak görevi bize kalır.  Geleneğimize göre, ustalar işlerini öğretmediklerinden, bizlerden aniden o hizmetleri vermemiz istenir. Bizler yeterli olamadığımızdan zaman içinde verilen hizmetler yerel gelenekler çerçevesinde değişimlere uğrar. Ekonomik zorlukların etkisi yadsınalamayacak seviyededir. Zora girdikçe hizmet talep edilmemeye başlar. Böylece bir lokantada oturup, sağlıklı ve gereği gibi pişmiş yemek yemektense, sokakta ayak üstü yemeği yeğlemeye başlanır. Genelde Döner; etten yapılan bir etli yemektir. Fakat yetmeyen imkânlar içinde tavuktan yapılana da döner deyip, yedik. Tabii ki bu ise bizim biraz geleneğimizde saklı olan “yetinmek” geleneğimize bağlıdır. Böyle birçok değişik yemeğimiz imkansızlıklarımızdan dolayı değişir. Eskiden öğrenciler dahi yetişmeyen paralarıyla birikim yapar ve on beş günde veya ayda bir lokantaya gidip yemek yerlerdiler. Şimdileri ise bırakın lokantaya gitmeyi, üniversite öğrencisi olup da, çatal ve bıçakla yemek yemesini bilen iyice nadirleşti. Böylece hizmetlerimizde değersiz olmaya başladı.  Garson deyince tabağı müşterinin önüne koymaktır diyen kişi ve müesseslerde buna çanak tutup, genel hizmet anlayışımız zayıflamaktadır.

Buna bir destek de ulus olarak, genelde aile ile evde yemek yemeğe de bağlayabiliriz. Eskiden Annelerimize Atatürk zamanında Köy enstitüleri ile yabancı ve yerli eğitmen hanımlar vasıtasıyla yemek yapması ve servisi öğretilmişti. Bu yapı içinde evlerde yapılan misafir davetleri, otellerdeki servisleri aratmayacak niteliklerde idi. Son zamanlarda büyük şehirlere gelenler, aile olarak yalnız kaldıklarından, hayatı kazanmak adına her şeyden vaz geçmekteler sanki. Misafir çağrılmıyor. İçine kapanan bir aile düzeni içinde hizmet anlayışından uzaklaşmaktayız.  Yanda görülen bir müessesenin menüsünde bile kişiye saygıyı bırakın, kendisini saygısı olmayan bir müesseseyi ifade etmektedir. Söyleyecek ve kuracak cümlelerin sonu olmaz ama bizler bu işlere değer verip, düzgün yemeğini yapan ve hizmette kusur etmeyen müesseselere değer verip, onlara müdavim olmayı yeğlememiz gerekir. Devamında müessese sahibi daha iyi hizmeti de zorlayacak ve daha kaliteli bir hizmet almayı başarırız .  Bu işi, karşılıklı toplumsal bir değer olmasını benimsersek kolayca oturur. Bizlere de Dünyada herkes imrenecektir.

 

Emrullah Gümüştaş

Mak.Yük.Müh.-Gurme-Eğitmen Usta Aşçı.