Gastronomiye Gönül Vermiş Kimyager: Sahap Sosyal

Bir teklifle hayatı değişen Soysal, ODTÜ kimya bölümü mezunu. 40 yaşına kadar devlette ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yapmış bir kimyager. Kariyerli bir kadın olmasına rağmen yemek yapmayı ve misafir ağırlamayı çok seviyormuş. Yemek yapmayı stresten arınma yolu ve bir hobi olarak gören Soysal ile  başarılı yöneticilikten ödüllü yemekçiliğe uzanan hikayesi hakkında sohbet ettik.

“Türk mutfağı denince akla gelen yemekler elbette ki var ve hemen herkes mutfağımızın zengin olduğundan haberdar. Ama, layık olduğu yerde değil bence. Bu da tanıtımla, yeme-içme turizminin yeterince gelişmemiş olmasıyla alakalı. Yeni yeni başlıyoruz bu işlere girişmeye. Bundan yirmi yıl sonra inşallah daha iyi olacak her şey.”

“Geçmiş nesillerin bildiği, yaptığı yemekler var mesela. O nesillerle birlikte yok olup gitmesine izin  verilmeyecek kadar değerli bir yemek kültürümüz var. Anadolu karış karış gezilerek, yemek kültürümüzün yok olup gitmesine izin verilmemeli. Yazma alışkanlığı az olan bir toplum olduğumuz için birilerinin bunları kayıt altına alması şart. Yoksa kaybolup gidecek.”

Gümüşhane Kelkit’de dünyaya gelen Sahrap Soysal, iİlk, orta ve liseyi babasının mesleği dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerinde okumuş. Daha sonra Orta Duğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kimya Mühendisliği bölümünü bitirmiş ve mezun olduktan sonra çeşitli şirketlerde yöneticilik yaptıktan sonra emekliliğe ayrılma kararı almış.

Emekli olmasının asıl sebebinin ikizlerinin doğumu olduğunu belirten Sarhap Hanım, “Bu, çok istediğim bir şeydi; evde çocuklarıma baktım. Büyük bir tesadüfle hayatım değişti. Televizyonda yemek programı hazırlanıyormuş, sponsorlar “manken ya da sanatçı istemiyoruz” demişler. “40 yaşlarını aşmış, çoluk çocuk sahibi, güzel yemek yapan ve güzel konuşan bir kadın olsun, halktan olsun” demişler. Tesadüf bu teklifi bana getirdiler. Sütüdyoya girdik ve 2,5 yıl boyunca Türkiye’nin en çok reyting alan mutfak kültürü programı oldu. Sonra profesyonel olarak yemekçilik yapmak için çok araştırdım. Program sırasında Türkiye’nin dört bir tarafından binlerce mektup aldım. O mektuplardan ‘Benim annem Çerkez, şöyle bir yemek yapardı; benim babam Gürcü, o bunu yapardı’ diye yüzyıllık yemekler ve adetler öğrendim. Doğan Kitap’ın teklifini kabul edip bir kitap yazayım dedim. Ama bu sadece bir tarif kitabı olmasın istedim. Yemek kültürümüzü de anlatayım dedim ve bence arşiv niteliğinde olan bu kitabım ortaya çıktı” diyor. Televizyon programının yanı sıra gazete ve dergide de yazılar yazan Sarhap Hanım, evli ve 3 çocuk annesi.

Asıl mesleği kimyager olan Sarhap Hanım, uzun yıllar şirketlerde üst düzey yöneticilik yapıp, Ankara’dayken devlette üst kademelerde çalışmış. Yabancılarla ihracat ve tekstille ilgili birçok proje yapmış. Ancak bu alanda belirli bir süre çalıştıktan sonra gastronomiye yönelen Sarhap Hanıma yemek merakının nereden geldiğini sorduğumuzda “Biz kalabalık bir Anadolu ailesiyiz. Her gün birkaç çeşit yemek pişen bir evde büyüdüm. Özellikle babam damak zevki çok gelişmiş bir insandı. Yani evde pişen yemekler asla vasat olamazdı. Babam yemeğin tadına bakar, nesini beğenmediyse hemen söyleyiverirdi. Bir de mesleği yüzünden çok yer değiştirdiğimiz için gittiğimiz her yeni yörede “buranın nesi meşhurdur, en iyi ne yenir, içilir” diye araştırırdı. Ben de, küçüklüğümden beri, gidip gördüğümüz yerlerde babamla dolaşmayı yeni tatlar tatmayı, oranın yöresel yemeklerini yemeyi çok  severdim. Babamın peşine takılıp yeni lezzetler denemek bana her şeyden daha değerli, zevkli gelirdi. Annemle alışveriş yapmaktansa babamla yemek yemeyi, yemeğin hikayesini öğrenmeyi tercih ederdim. Sanırım çocukluktan  beri hep yemeğe ilgi duyduğumu söyleyebilirim” diyor.

Yemeğin bir kültür öğesi olduğunu belirten Soysal, bu doğrultuda sadece yemek tarifi kitabı yazmak istemeğini, işin kültürel ve yaşamsal fonksiyonlarına da yer vermeye çalıştığını belirtiyor. Bir Yemek Masalı, Anne Ben Acıktım, Sevgilim Akşama Ne Pişirdin, Derviş Sofraları gibi yemek kitaplarını yazan Sarhap Hanıma yeme-içme üzerine kitaplar yazma fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorduğumuzda “İlk kitabım “Bir Yemek Masalı” dır. Orada çocukluk ve gençlik yıllarımı geçridiğim Anadolu’daki anılarım ve yemek tarifleri yer alıyor. Not almayı seven biri olduğum için gezdiğim yerlerden edindiğim izlenimleri, yöresel yemekleri yazarım. Yazıp not aldıkça ve araştırdıkça tarifler birikti ve deneyimlerimi paylaşacağım bir de gazete köşem oldu” diyor ve şöyle devam ediyor:

“E, mesleğim de kimya mühendisliği. Yani yemekle pek de alakasız değil. Dolayısıyla araştırıp üzerinde çalıştıkça çoğaldı bilgilerim ve tariflerim. Şimdi binlerce yemek tarifinden oluşan bir arşivim ve gurur duyduğum birkaç da yemek kitabım var.”

İngilizce konusunda yeterliliği, gerçekleştirdiği başarılı çalışmalar ve sürekli kendini yenileyen anlayışıyla bir yemek yazarı olarak yurtdışında da çokca ilgi gösterilen Sarhap Hanım, yurtdışındada çeşitli yayınlara makaleler yazıyor, araştırmalar yapıyor ve sempozyumlara katılıyor.

Yeme içme kültürümüz üzerine yazılı kaynakların az oluşundan yakınıldığını, bu yüzden kitap yazarken ne gebi araştırmalar yaptığını sorduğumuz Sarhap Hanım, “Benim en iyi kaynağım gezip gördüğüm yerlerden edindiğim izlenimlerdir” diyor. Oralara gidip bir önceki nesli dikkatle dinlediğinde yöresel olan hakkında bilgi sahibi olduğunu belirten Sarhap Hanım, “Gerçekten de yiyecek-içecek üzerine yazılı kaynağımız yeterince yok. Ama yine de iyi bir araştırmayla kaynak bulabiliyor ve kaynaklardan başka kaynaklara sıçrama yapabiliyorsunuz. Kaynak taramasından sonra her şey daha bir netleşiyor diyebilirim. Yabancı kaynak da okuyabilmek tabii ki işimi çok kolaylaştıran bir şey” diyor.

‘Son zamanlarda çok fazla yemek kitabı çıkıyor. Mankenler, sanatçılar yemek yapıyor ekranlarda. Nedir yemeğin son zamanlarda yükselen bir değer olmasının sebebi’ diye sorduğumuz Sarhap Hanım, “Aslında yemek sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yükselen bir yıldız. Dünyada yemek kitabına inanılmaz bir ilgi var. 9 milyonluk İsveç’te yılda basılan yemek kitabı sayısı beni hayretlere düşürdü. O kadar yemeğe meraklılar. Tüm dünyada yemek kitaplarının sayısının artması Türkiye’yi de etkiledi. Bence Türkiye’de yemek kitaplarının yazılmasına çok geç başlandı. Belki de biz bu aradaki açığı kapatmaya çalışıyoruz. Yemek kitapları ve yemek kültürü konusunda o kadar çok yazılacak ve araştırılacak konu var ki...” diyor.

Mutfağımızı genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz, hak ettiği yerde mi diye sorduğumuz Sarhap Hanım, “Türk mutfağı dünyanın belli başlı mutfaklarından biri. Anadolu binlerce yıllık geçmişi ve üzerinde yaşamış olan yüzlerce medeniyetle müthiş bir kültür hazinesi tabii ki. Bir toprak parçasında yaşayan halklardır o toprağa anlam veren ve Anadolu bu bakımdan çok ama çok şanslı. Bir de Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki çok uluslu yapı var ve Ermeni mutfağıyla Kürt mutfağını yan yana getirmiş bu yapı. Yani mutfağımızı zenginleştirmiştir” diyor.

Şimdi, Türk mutfağı denince Ermeni mutfağından, Çerkez mutfağından ya da göçmnen mutfağından ayrı bir şeyin akla gelmeyeceğini ifade eden Sarhap Hanım, Türk mutfağının bütün bu mutfakların toplamı olduğunu ve bunun için de çok değerli olduğunu sözlerine ekliyor. Mutfağımızın dünya genelinde yeterince tanınmadığını belirten Sarhap Hanım, “Türk mutfağı denince akla gelen yemekler elbette ki var ve hemen herkes mutfağımızın zengin olduğundan haberdar. Ama, layık olduğu yerde değil bence. Bu da tanıtımla, yeme-içme turizminin yeterince gelişmemiş olmasıyla alakalı. Yeni yeni başlıyoruz bu işlere girişmeye. Bundan yirmi yıl sonra inşallah daha iyi olacak her şey” diyor.

Türk yemeklerinin ve yemek kültürünün dünya çapında daha fazla tanınır hale gelmesi için devlet desteğinin alınarak, uzmanların seferber edilmesi gerektiğini belirten Sarhap Hanım, “Uzun ve kapsamlı araştırmalar yapılarak yemek kültürü tarihimiz olabildiğince kayıt altına alınmalı. Geçmiş nesillerin bildiği, yaptığı yemekler var mesela. O nesillerle birlikte yok olup gitmesine izin  verilmeyecek kadar değerli bir yemek kültürümüz var. Anadolu karış karış gezilerek, yemek kültürümüzün yok olup gitmesine izin verilmemeli. Yazma alışkanlığı az olan bir toplum olduğumuz için birilerinin bunları kayıt altına alması şart. Yoksa, yok olup gidecekler. Tabii bütün bunların yanında tanıtım da çok önemli. Festivaller, yarışmalar bir ülkenin yemek kültürü için çok önemli. Yöresel tatlarımız dünyaya tanıtılmalıdır” diyor.

“Ben Türklerin değişen bir damak tadının olduğunu düşünüyorum. Mutfağımızda reform yapmak gerektiğine de inanıyorum; ama bunun asla eski reçetelerimizi, yani bir imambayıldımızı değiştirerek, bir şekerparemizin reçetesini değiştirerek yapmaktan yana değilim” diyen Sarhap Hanım moderneşme konusunda “İmambayıldı, imambayıldı olarak kalmalı. Sadece sunumda bir değişiklik yapabiliriz; ya da yağını az katarız, soğanı biraz daha az kavurabiliriz. Daha hafif hale getiririz. Şık bir tabakta sunarız. Kaldı ki artık bunu Türkiye’de bütün şeflerimiz zaten yapıyor” diyor ve ekliyor “Modernleşme aslında engellenemeyen bir süreç bence. Türk yemekleri modernize ediliyor ve çok da başarılı sonuçlar çıkıyor ortaya. Örneğin artık eskisi kadar yağlı yapmıyoruz yemeklerimizi. Ya da şeker miktarını azaltmaya çalışıyoruz. Çünkü daha sağlıklı beslenmemiz lazım. Dünyada böyle bir akım varken Türk mutfağının bundan etkilenmemesi beklenemezdi. Etkilendi de zaten.”

Aşçılarımızı nasıl değerlendirdiği sorduğumuz Sarhap Hanım “Çok yetenekli, genç aşçılar ya da bugünkü moda deyimle şefler yetişti ve yetişmeye de devam ediyor. Bizim zamanımızda aşçılık geleceği parlak olan bir meslek değildi ama şimdi öyle. Aileler çocukları aşçı olmak istediğinde itiraz etmeyip destekliyorlar. Dünya gittikçe küçülüyor ve bu genç aşçıların dünya mutfaklarını da yabancı dilleri de öğrenmeye ihtiyaçları var” diyor. Yeni yetişen aşçıların bir kısmının alayılı, bir kısmının okullu olduğunu söyleyen Sarhap Hanım, “Artık pek çok gencimiz  yurtdışında aşçılık okuma  şansı da bulabiliyor. Aşçılık revaçta bir meslek oldu yani. Okullar şimdilik yeterli sayıda değil ama varolan okulların eğitimini beğeniyor ve destekliyorum” diyor.

Yöresel mutfaklar hakkında görüşünü sorduğumuz Sarhap Hanım, “En büyük dayanağım yöresel mutfaktır. Çocukluğum Anadolu’nun değişik yörelerinde geçtiği ve ben de yemek öğrenmeye meraklı biri olduğum için bu soruya evet diye cevap vereceğim. Azımsanamayacak kadar bir bilgi birikimim olduğuna inanıyorum. Elbette ki daha bilmediğim, yapmadığım pek çok yemek var ve her zaman da olacak, ama yine de Anadolu yemeklerini bilirim. Özellikle de bazı yöreleri daha da iyi bilirim. Çünkü oraların suyunu içmişliğim, ekmeğini yemişliğim var ve bununla da her zaman gurur duydum. Anadolu’yu hala her fırsatta dolaşıyorum. Yemek yarışmalarında juri üyeliği yapıyorum, festivallere katılmaya çalışıyorum. Gittiğim yerlerde araştırma yapmaya, tarif almaya ve vermeye çalışıyorum. Zaten yöresel olmadan evrensel olamayız bence” diyor.  

Türk mutfağının bir çok mutfaktan etkilendiğini belirten Sarhap Hanım, “Çerkezi, Gürcüsü, Lazı, Rumu, Ermenisi, Seferadı, Arnavutu yıllarca bir arada yaşamışız. Biz meraklı bir millet olduğumuz için bütün bu kültürlerden bir şeyler sorup öğrenmişiz. Sonuçta da inanılmaz zengin bir mutfak çıkmış ortaya” diyor.

Favori mutfağının İtalyan mutfağı olduğunu, onlarda bol hamurişinin, et ve balığın çok kullanıldığını söyleyen Sarhap Hanım, “Makarnacı bir ailem olduğu için makarnanın değişik pişirme yöntemlerine ve değişik soslarına da çok meraklıyımdır. Zaten Akdeniz mutfağına bayılırım ve zeytinyağıyla, sebze ve balıklarıyla bizim damak tadımıza çok uygun olduğunu düşünürüm. Fransız mutfağı bana pek “fanfin” gelir mesela” diyor.

Son olarak önümüzdeki dönem hedeflerini sorduğumuz Sarhap Hanım, “Anadolu’yla ilgili bir mutfak sözlüğü hazırlamaya başladık şimdi. Ama bu çok uzun  sürecek bir proje. Uzun araştırmalar gerektiriyor. Henüz yeni piyasaya çıkan bir yemek kültür kitabımız var: “Kalaylı Kaplarda Alaylı Yemekler.” Yani, en önemli kültür zenginliklerimizden biri olan yemeği yazmaya devam edeceğim” diyerek sözlerine son noktayı koyuyor..