“İstanbul’un yüzlerce yıllık tarihi dokusu içinde en dikkati çeken yapılar, şehrin etrafını çeviren surlardır. Dünyanın en korunaklı şehri olan İstanbul’un etrafının mükemmel bir şekilde surlarla tahkim edilmesi bu şehri girilmez kılmıştır. Nitekim topun icat edilmesine kadar Persler, Peçenekler, Hunlar, Bulgarlar, Araplar ve diğer kavimler muhteşem surların önünde aciz kalmışlardır. İstanbul ve kültür aşığı, Araştırmacı-Yazar Ahmet Nadir Utkan ile birlikte gezerek siz okurlarımıza aktarmaya çalıştık.
Şehirler ait olduğu medeniyetin kimlik kartı gibidir. Bir şehrin önemi o şehrin jeopolitik yapısı ve o şehirde yaşayan milletlerin dili, kültürü, entelektüel seviyesi, şehrin dokusuna işleyişiyle önem kazanır. İstanbul Bizans dönemi adıyla Konstantinopolis'e ilk yerleşenler Marmara'nın Asya kıyısında Yunan Koloni kenti Khalkedon'un bulunduğu bugünkü Kadıköy/Moda'nın yakınlarına yerleşen Yunan halklarından Megaralılardır. Gerçi Moda koyuna yerleşen daha önce Fenike halkından gelen yerleşimciler vardır ama M.Ö 685 yılında ilk öncü gurup olan Megaralıların Moda koyunda kurdukları koloni kabul görür. Bu öncü gurup İstanbul'un tarihi yarımadasının stratejik yerini ve doğal güzelliklerini takdir edemeyip karşı sahilde Halkidon'a yerleştikleri için kör oldukları kanaatine varılmıştır.
M.Ö 700 yılında Byzas adlı bir komutanının buyruğunda olan ikinci göçmen gurup bu sefer Tarihi yarımada olarak adlandırılan bugünkü Sultanahmet ve Topkapı surlarını arasında kalan Marmara Denizi ve Haliç koyunda kıyıları olan toprak parçasıdır. Tarihi yarımada olarak adlandırılan bu yerin siyasi ve ticari olarak önemi tartışılmaz. Örneğin Haliç doğal bir korunaklı limandır. Akdeniz ve Ege denizinden gelen ticaret gemileri için Tarihi Yarımada uğrak yeri olduğu gibi, Karadeniz sahillerindeki kolonilere ulaşma imkanı vardı. Bu sebeple Tarihi Yarımada içinde ki yerleşim yerine "Bizans'ın Mücevheri" denmesi yerinde bir tanımlamadır.
Surların Stratejik Önemi
İstanbul'un stratejik özelliklerini başında Asya ve Avrupa kıtalarını bir birine bağlamasıdır ve tarih boyunca kültürler arası köprü vazifesini başarıyla görmüştür. Bu stratejik özelliğinden dolayı tarih boyunca birçok devlet tarafından kuşatmaya uğramış ama görkemli surları kimse aşmayı başaramamıştır. İstanbul şehrinin yüzlerce yıllık tarihi dokusu içinde en dikkati çeken yapılar şehrin etrafını çeviren surlardır. Dünyanın en korunaklı şehri olan İstanbul’un etrafının mükemmel bir şekilde surlarla tahkim edilmesi bu şehri girilmez kılmıştır. Nitekim topun icat edilmesine kadar Persler, Peçenekler, Hunlar, Bulgarlar, Araplar ve diğer kavimler muhteşem surların önünde aciz kalmışlardır. Sadece surların bu üstünlüğünü Fatih Sultan Mehmet aklı, inancı ile iyi yetişmiş imanlı ordusu karşısında yenik düşmüştür. Üçlü sur sistemi ile düzenlenen yüksek yapımlı ve kalın olan bu surların ilginç bir geçmişi vardır.
İstanbul Tarihinde İlk Surlar
“Kent haber” kaynağından aldığımız bilgiye göre, İstanbul’un tarihinde ilk surlar, bu tarihi yarımadayı kendilerine yurt edinen Megaralılar tarafından inşa edilmiştir. Kurucularının ismi sebebiyle Bizantion adıyla adlandırılan bu yerleşim merkezini, Akropolis ya da bugünkü adıyla Sarayburnu denilen ve Topkapı Sarayı'nın üzerinde bulunduğu yer olan yükseltiye kuran Megaralılar, bu küçük şehrin etrafını bir sur ile çevirmişlerdir. Onların inşa ettikleri bu surdan günümüze hiçbir iz kalmamasına rağmen tartışmalı da olsa yeri az çok tahmin edilebilmekte ve bu surların, Topkapı Sarayı'nın etrafını çeviren ve Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Sur-u Sultani civarında olduğu düşünülmektedir, biri karaya açılan iki kapısı vardır.
Septim Sever Surları (M.S. 193-211)
Roma İmparatoru Septim Sever, İstanbul’u üç sene kuşattıktan sonra ele geçirdi. Şehri ele geçiren Septim Sever surları ve şehrin büyük kısmını yıktırdı. Daha sonra şehrin imarına başlandı. Septim Sever buraya Romalıların simgesi olan meşhur bir hipodrom yaptırdı. Büyüyen şehrin güvenliğini sağlamak için de Balık Pazarı’ndan başlayarak Nuri Osmaniye Camii’nin batısından ve Sokullu Mehmed Paşa Camii’nin doğusundan geçerek, doğuya dönüp Ayasofya’nın güneyinden geçerek eski Bizans surları ile birleşen ve kendi adım taşıyan surları yaptırdı.
Konstantin Surları (M.S. 325-330)
Septim Sever surlarından 140 yıl sonra I. Konstantin, Roma’yı sevmediğinden, payitahtını Bizans’a taşımak için faaliyete geçti. 8 Kasım 324’te Yeni Roma’nın tesis töreni yaptı. İmparatorluğun merkezi olan bu Yeni Roma, yeni yapılan binalar, mabetler ve halkın çoğalması neticesinde daha geniş ve daha sağlam bir sura gereksinim duydu. Bu surlar, Samatya Kapısı’nın 400 metre kadar doğusunda, surların denize doğru bir çıkıntı teşkil ettiği kısmın batı başlangıcında vaktiyle St. Vierge de Rhabdos kilisesinin bulunmuş olduğu yer civarında başlıyordu. Evvela batıya doğru devam ederek Bonus Saray ve Sarnıcının kuzeyinden geçiyordu. Bundan sonra güney batıya dönerek 1200 metre sonra Lycus- Bayrampaşa deresine varıyor, buradan da güneybatıya dönüyor, 800 metre sonra Mocius (Altımermer Çukur Bostan) 120 metre doğuya varıyordu. Buradan Davutpaşa ve Hekimoğlu Ali Paşa camilerinin yanından geçerek Martyrion des S. S. Carpe ve Papyle’in hemen doğusunda denize müntehi oluyordu. Mevcut olan surları da tamir ettiren Konstantin, bu surları yeni yaptırdığı surlara değin uzattı.
II. Theodosios (Anthemius) Surları
Milattan sonra V. asır başlarında Bizans, Konstantin surlarından da dışarı taşmış, sur haricinde de meskenler yapılmış, sur içi İstanbul’un sürekli yükselen nüfusunu kaldıramaz hale gelmişti. II. Theodosius’un çocukluk döneminde yedi sene devleti idare eden, şehremini “Anthemius” yeni bir sura ihtiyaç duyarak şehrin büyüklüğüne yakışır bugünkü yüksek ve muntazam surları yaptırdı. Theodosius surları, Marmara Denizinin yanındaki Mermer kuleden başlayarak Tekfur Sarayı yanında 14. mıntıka surları ile birleşiyordu. Surların, Mermer kuleden Tekfur Sarayı’na kadar olan uzunluğu 5632 metredir ve üzerinde 96 adet burç vardır.
Bu surların yapımı esnasında, taş ihtiyacının bir kısmı, içerde kalan Konstantin surlarından temin edilmiştir ki, bu da bize bugün Konstantin surlarından hiçbir iz kalmamasını açıklar niteliktedir. Burçların hepsi çepeçevre mazgallarla çevrilmişti. Bu mazgallardan hem ön taraftaki düşmana ok atarla, aynı zamanda da yanlarındaki mazgallardan surlara çıkmak isteyen düşmanı ok yağmuruna tutarlardı. Burçlar 3 katlıydı ve en alt kata şehir tarafından girilirdi. Bu kapı şehir seviyesindeydi. Bu odaya cephane ve silahlar konulurdu ve zemini topraktı. İkinci katın zemini tahta idi, askerler burada yatarlardı. Üst kat savaş için kullanılırdı. Esas müdafaa buradan yapılırdı. Küçük toplar buradan ateşlenirdi. Bu odanın üstündeki terasta ise taş atma makineleri ile Grejuva (Rum Ateşi) demlen alev makineleri yerleştirilmişti.
Praefectus Konstantinos Surları
Dördüncü devir Theodosius surlarının yapımından kısa bir süre sonra, 447 yılında meydana gelen depremde, bu surların büyük bir bölümü yıkıldı. Bu esnada, Hunların büyük Han’ı Attila’da II. Theodosios’un ordularını ardı ardına yenerek Trakya’yı ele geçirdi ve fırsattan yararlanmak isteyerek İstanbul üzerine hareket etti. Savunmasız ve çaresiz olan Bizans, her yıl Hunlara belirlenen oranda vergi ve tazminat vermesi karşılığında Hunların İstanbul’a girmesine engel oldu. Fakat bu çare değildi, yeni saldın olasılığına karşı surların bir an önce tamir edilmesi gerekiyordu. II. Theodosius’un muhafız kuvvetleri kumandanı Konstantin, Hun Han’ı Attila’dan kaçarak, Trakya’dan İstanbul önlerine gelmiş olan muhacirlerin ve Hipodrome partilerinin yardımı ile 60 gün içinde yıkılan surları tamir ettirdi. Buna ilaveten ikinci (harici) surları (Exoteichos) ve bunun önündeki hendeği inşa edildi. Konstantin, Theodosius surların önüne ikinci bir sur daha yaptırdı. Bu ikinci surun önüne de yine Marmara’dan Tekfur sarayına kadar, surlardan takriben 15-20 metre kadar uzağa, 15-20 metre genişliğinde ve 6-7 metre derinliğinde bir hendek yaptırdı.
Heraklius Surları (610-641)
Bizanslılar, İranlılarla savaş halinde iken, Avarlar, Slavlar ile birleşip İstanbul’a saldırdılar. Haliç’te Pteron Surları ile Ayos Dimitrius Kilisesi arasında sur bulunmadığından, Avarlar ve Slavlar bu mıntıkadan Vlakhema mahallesine girdiler. Pteron Surlarının önündeki St. Nicola Kilisesi’ni, Stechasse Kilisesi’ni ve aşağı Vlakhema bölgesindeki sarayları, tiyatroları vb. yağma ve talan ettiler. Bu durum karşısında İmparator Heraklius, savaş sonrası Pteron Surları ile II. Theodosius’un yaptırdığı Haliç Surları arasına kendi adıyla anılan “Heraklius Surlarını” yaptırdı. Bu surlar aşağı Vlakhema mahallesinin güvenliğini sağlıyordu. Ayrıca bu surların yapımı ile 14 mıntıkayı saran surların da bir önemi kalmıyordu.
Leon Surları (813-820)
813 senesine kadar İstanbul surlarında bir değişiklik olmadı. 813’te İmparator Ermeni Leon (813-820) kendisi ile görüşmeye gelen Bulgar Ham Kroum’a karşı İstanbul surları önünde bir suikast hazırladı. Fakat bu teşebbüs muvaffak olamayınca, Han İstanbul’u zapt maksadı ile büyük bir kuvvet hazırlamak için memleketine döndü. Vaziyetin alabileceği tehlikeli şekilden korkan İmparator, münhat bir yerde bulunan aşağı Blakherna mıntıkasındaki Pteron Surlan önüne, bugün ismini taşıyan surlan yaptırdı. Bu suretle orada bulunan St. Nicolas kilisesi ve Ayazma da surlann içine alınarak muhafızlan temin edüdi ve surun önüne geniş bir hendek kazdınldı. Bu suretle Pteron Surlan ön tarafı, bir sur ve bir hendek ile takviye edilmiş bulunuyordu.
Pteron Surlan (829-842)
Anemas kulesinin kuzey köşesinden sahile doğru uzanan ve Courtine (sed hatları) surları Theodosius zamanında 14. mıntıka surlarını sahile kadar uzatmak için yapılmıştı. Bu sur üzerinde ilk zamanlarda burç yoktu.
Comnene Surlan (1081-1118)
İmparator Aleksi (1081-1118) zamanında İvaz Paşa Camii’nin yerinde bulunduğu kabul edilen İmparator Aleksi’nin Sarayını, surlardan uzaklaştırmak maksadıyla, bir Contrefort olarak Anemas kulesi yaptırıldı. İmparator Manuel Comnene devrinde ikinci Haçlı seferi tehlikesi geçtikten sonra, Vlakhema Sarayları büyütüldü. 1150’de yeni yapılan sarayların birçoğu surların yakınında tesis edilmişti. Hem sarayların, surların çok yakınında bulunmasından doğan tehlikeyi önlemek, hem de saraylar mıntıkasını büyütmek için, mevcut surların önüne yeni bir sur inşasına karar verildi. Bu sur, Tekfur Sarayı’nın yanındaki kuzey burcu denilen burçtan başlıyor, başlangıçta eski sura dik bir vaziyet aldıktan sonra tekrar kuzeye dönüyor ve Anemas kulesinin güneyindeki burca kadar devam ediyordu.
Manuel Comnene Surları (1143-1180)
Manuel Comnene surları, Prohyrogenete Sarayının yanındaki birinci burçtan başlayıp, buradan batıya yönelerek üçüncü yuvarlak burçtan sonra ise kuzeye dönerek Anemas kulesinin güneyindeki burca kadar devam eder. Surların ve burçların yükseklikleri arazinin zeminine göre değişmekle birlikte Manuel Comnene surları oldukça kuvvetli idi.
Galata Surları
Galata, Bizans döneminde dış mahalle olduğu için surları güçlendirilmedi. Haliç'in ağzında boydan boya uzanan zincir koruma görevi yapıyordu. Mamafih, 1204 yılında şehrin zayıflaması sonrası Galata, bir Venedik mahallesi haline geldi ve daha sonra Ceneviz Cumhuriyetinin kolonisi oldu. Bizanslıların itirazlarına rağmen Bizans kontrolü dışında, Cenevizliler mahallelerini kale hendeği ile çevirmeyi başardılar. Koloni etrafındaki kale tipi evlerini kendi yarattıkları ilk duvar ile birleştirdiler. Galata Kulesi daha sonra Christea Turris olarak adlandırıldı ve diğer sur uzatmaları 1349 yılında kuzey kısımda yapıldı. Daha sonraki sur genişletmeleri 1387, 1397 ve 1404 yılarını takip etti. Osmanlı fethinden sonra duvarlar 1870 yılına kadar kaldı. Çoğu şehrin genişlemesini sağlamak için yıkıldı
Anadolu ve Rumeli Hisarları
Anadolu ve Rumeli hisarları, Boğaziçi'nin en dar noktasında olup, İstanbul'un kuzeyinde uzanır. Osmanlılar tarafından bu hayati su yolu olan Boğaz trafiğini kontrol etmek ve İstanbul'a son nihai saldırıyı hazırlamak için inşa edildiler. Anadolu Hisarı ilk zamanlarda Akçehisar ve Güzelcehisar olarak adlandırılıyordu. 1434 yılında Sultan Bayezid tarafından inşa ettirildi. Başlangıçta 25 metre yüksekliğinde idi. Kabaca beşgen gözlem kulesi duvar ile kuşatıyordu.
Daha geniş ve komplike olan Rumeli Hisarı. 1452 yılında dört aylık bir sürede Sultan II. Mehmed tarafından yaptırıldı. Üç tane geniş ve bir tane küçük kule içerir. 13 küçük gözlem kulesi ile güçlendirilmiş duvar ile bağlantılı olarak ana kulesinde toplar monte edilmiştir. Hisar, Osmanlılara boğazı geçen gemileri kontrol etme imkânı veriyordu. Bu rol açıkça onun orijinal ismini çağrıştırıyordu: Boğaz Kesen.
Kutu Kutu
İstanbul surlarına ilk bayrağı dikenin Ulubatlı Haşan olduğu söylenir.Hatta Ulubatlı Hasan’ın surlara tırmanışı ve bayrağı dikişi kahramanlık destanı olarak anlatılır. Ancak bu hadiseyi bizzat orada bulunan ve olayın görgü tanığı Bizanslı tarihçi Francis’tir. Francis gerçek yaşanmış bu olayı şu şekilde anlatır; “İşte o sıralarda Hasan adlı bir yeniçeri (memleketi Ulubat olup, koca bir vücuda sahipti), sol eli ile başının üstüne kalkanı tutup, sağ eli ile kılıcını çekti ve bizimkilerin şaşkınlık içinde geri çekildikleri o bölgede surun tepesine doğru atıldı. Onunla aynı cesareti göstermek isteyen otuz kadar diğeri de kendisini takip etti. Bizimkilerden hâlâ surlarda kalanlar ise, üzerlerine kayaları yuvarlıyorlardı ve onlardan on sekizini aşağı yuvarladılar. Ne var ki, Hasan kendisine özgü şiddeti ile surun üstüne çıkmayı ve bizimkileri kaçırmayı başardı. Bu başarı ile birlikte diğerleri de onu takip ederek surlara tırmanma fırsatını buldular. Bizimkiler, sayılarının pek az olması nedeni ile sura tırmananlara mani olamadılar; düşmanın sayısı hızla idi; buna rağmen yukarıya çıkanlara saldırdılar ve onlardan birçoğunu öldürdüler. Bu savaş sırasında bir taş Hasan’a isabet etti ve onu yere yıktı. Kendisini yere yıkılmış görünce, bizimkiler de üstüne her taraftan taş fırlatmaya başladılar. O ise dizleri üstüne kalkmış kendini savunmaya çalışıyordu; ancak almış olduğu pek çok yaradan sağ kolu işlemez oldu ve oklarla kaplandı. Pek çok kişi daha öldü.”