TUZ ; Ağzımızın Tadı

Kimyada, bir asit ile baz arasında gerçekleşen kimyasal tepkime sonucunda suyla birlikte oluşan maddeye tuz denir. Birbirinden farklı yüzlerce tuz türü vardır. Ama günlük konuşma dilinde "tuz" denince bilinen sofra tuzu kastedilir; sofra tuzunun kimyasal bileşimi sodyum klorürdür. Yemeklere tat vermek İçin kullanılan bir maddedir. Tuz, vücudun temel besinleri arasında bulunması gereklidir. Sıcaklarda terleme ile vücut, sıcakla beraber tuz da kaybeder. Tuz azalması, su dengesini de bozar. Tansiyon düşer. Bünyede bitkinlik meydana getirir. Günde 15 gram tuz, bir insan için normaldir.

İnsan bedeni 84 elementten oluşmaktadır. Şaşırtıcı bir biçimde doğal tuz kristalinde de 84 element mevcuttur. Yani doğal tuz insan vücudunun mineral ihtiyacının tamamını sağlamaktadır. Bu gerçeğe rağmen bugünkü modern tıp tuzsuz beslenmemizi öneriyor.

Homer’in “kutsal bir madde” olarak tanımladığı tuz, insanların beslenme amacıyla düzenli olarak tükettiği yegane madendir ve en başından itibaren insanlık tarihinin gidişatını etkileyen, uygarlığı şekillendiren maddelerden biri olmuştur. Bizzat insan vücudunun da bir bölümünü oluşturan bu kristal parçacıkları sadece gündelik yaşamı tatlandırmakla kalmamış, tarih boyunca verimliliğin sembolü olmuş, yapılan araştırmaların sürekliliği veya verilen sözlerin tutulması hep tuzla ifade edilmiştir. Konukseverliğin bir ifadesi olarak ikram edilen tuz, ilk uluslararası ticari ürünlerden biri olarak sık sık para yerine, yani bir değişim aracı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla, tarihin çeşitli dönemlerinde tuza sahip olanlar en büyük zenginliğe sahip olmuşlardır.

MÖ 250’de Çin’de dünyanın ilk tuzlasını kuran Li Bing’den 1930’da Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı “Tuz İsyanı”nı düzenleyen Gandhi’ye gelinceye kadar savaşları, kültürleri, siyasi iktidarları, dinleri, ekonomileri ve elbette ki yemek ve beslenmeyi çeşitli biçimlerde etkileyen tuzun insanlık tarihinde özel bir yer tutması doğaldır.

Yemek tuzu, kimyada sodyum klorür (NaCl) ismiyle bilinen beyaz kristal yapılı bir bileşiktir. İnsan dahil tüm canlıların besin kaynaklarından olan tuz, ticari bakımdan da önemli bir maddedir. Dünyanın her yerinde rastlanabilen sofra tuzu tarih boyunca önemli bir ihtiyaç ve ticaret maddesi olmuştur. Besin maddesi olması dışında tuz; dericilikte, hayvan besiciliğinde, su yumuşatma sistemlerinde ve kimya sanayisinde yaygın olarak kullanılır.

Tuzun gıda saklamada kullanılabilirliğinin keşfi, medeniyetin kurulmasını başlatmıştır. Bu keşif, gıdaların sadece sezonunda tüketilme zorunluluğunu ortadan kaldırmış, aynı zamanda uzak mesafelere gıda taşınabilmesinin önünü açmıştır. Ancak eski dönemlerde tuz elde etmek çok zordu ve bu yüzden bazı halklar tarafından tuz bir para birimi olarak kabul edilme derecesinde değerli bir ticaret öğesi oldu. Hatta tarihte tuzun bir diğer adı da “beyaz altın” olarak geçmektedir. Etiyopya’da 20. Yüzyıla kadar temel para birimi “amoleh” adı verilen yaklaşık yarım kilo ağırlığındaki tuz çubuklarıydı. 1450’de Mali’de tuz, aynı ağırlıktaki altınla eşdeğerdi. Günümüzde tuz halen Sudan bölgesi ve güneydeki ormanlarda yaşayan yerliler tarafından para yerine kullanılmaktadır.

Tuzun İcadı - Bulunuşu

Sofra tuzu doğada, denizlerde çözünmüş halde, kaya tuzu şeklinde ve kurumuş iç denizlerin yataklarında bulunur. Henüz kurumamış tuz gölleri mevcuttur. Memleketimizin İç Anadolu bölgesinde bulunan Tuz Gölü, Lut Gölü ve Amerika'daki bazı göller bu tür göllerdendir.

Tuz Elde Etme Yöntemleri - Tuz Nasıl Üretilir

Tuz üretimi bütün mineral çıkarma yöntemleri arasında hemen hemen en basit ve kolay olanıdır. Tuz elde etme yöntemlerinin en yaygın olanı, tuzla denilen göletlerde tuzlu suyun buharlaştırılmasıdır. Buharlaştırma yöntemi çoğunlukla kurak ve sıcak bölgelerde uygulanır, bu yol ile elde edilen tuzlarda ticari maksatlar için istenmeyen safsızlıklar olabilir. Yeni elde edilmiş bu tür tuzlarda tuz seven bazı mikroorganizmalar da bulunabilir. Bu mikroorganizmalar örneğin konservecilikte bazı yiyecek maddelerinin bozulmasına sebep olabilmektedir.

Kaya tuzundan da tuz elde edilebilir. Kaya tuzu, önemli tuz kaynaklarından biri olup, içerdiği safsızlıklara bağlı olarak saydam veya yarı saydam grimsi, beyaz, turuncu, sarı, pembe ve kahverengi olabilir. Kaya tuzu, az safsızlık ve yabancı maddeler içeren yataklarda yer altına galeriler açarak parçalar halinde çıkarılır. Çözelti madenciliği olarak adlandırılan bu yöntemde, safsızlıkların fazla olması durumunda açılan sondaj kuyularına sıcak su gönderilerek suda çözünen tuzlar bulamaç halinde dışarı alınır. Bu bulamaçın kristallendirilmesi için tava veya vakum yöntemleri kullanılır.

Tava Yöntemi

Bir tahta kapta dinlendirilen tuzlu suya magnezyum sülfatı çöktürmek için az miktarda kireç katılır. Sonra tava adı verilen buharlaştırma kabına gönderilir. Bu kabın alanı 80-100 m² olup, ocağın sıcak gazlarıyla ısıtılır. Burada önce magnezyum sülfat çöker ve alınır, daha sonra çöken tuz alınır. Alınan tuz tava üstündeki tahta davlumbaza serilir. Suyu tekrar tava içine akarken tuz da kurur. 100 m²lik bir tavada 75 °C'de 1200 kg kaba tuz, 80 °C'de 3000 kg orta ürün ve 95 °C'de 700 kg ince tuz elde edilir.

Vakum Yöntemi

Tava yönteminin yerini alan bu yöntemde tuzlu Su vakum pompaları yardımıyla buharlaştırılır.

Tuzun Tarihi

Ortaçağın en önemli ticaret konularından biri olan Tuz: Akdeniz kentlerinden Comacchio, Venedik, Peccais ve Narbonne, önemli merkezlerdi. Setubal bölgesi ve özellikle Garonne nehrinin kuzeyinde ( Brouage, Bourgneuf, Guerande ) kalan Atlas okyanusu kıyıları, Kuzey Avrupa'nın gereksinimini karşılıyordu. O sıralarda kara taşımacılığının deniz taşımacılığına oranla daha düşük durumda oluşu nedeniyle Comte, Lorraine, Lüneburg, Avusturya ( Tirol, Salzkammergut ), Polonya ( VVİeliczka ), Macaristan'ın tuz ticaretini sınırlandırdı. Bu tuz yatakları, buharlaştırma kazanlarında çok miktarda odun kullanmayı gerektirdiğinden güç duruma düştü. Salamuranın koyulaştırılması ve tuzun geniş kullanılma alanları bulması sonucunda hükümdarlar bu maddeyi tekelleştirdiler ve vergilendirdiler.

Türkiye'deyse, İzmir Çamaltı tuzlasının tarihi pek bilinmemekle birlikte, bu tuzladan, ilkel yöntemlerle uzun zamandan beri tuz elde edildiği tahmin edilmektedir. Bu tuzlar, 1863 yılında İtalyanlar tarafından modernleştirilmiş, bir süre yerel tuz üreticileri tarafından işletilmiş, daha sonra Galata bankerlerine intikal etmiş ve karşılığında Hazine'ye ufak bir vergi ödenmiştir: 1912 yılında devletleştirilerek Maliye Bakanlığı’na devredilmiş; 1933 yılında ise Tekel Bakanlığı’na bağlanmıştır.

Tuzun Tarihçesi

Modern yer biliminin sağladığı bilgilerden önce tuzun nerede bulunduğunu bilmeyen insanoğlu, 20. yüzyıla kadar umutsuz bir biçimde tuzun peşinde koştu. Tarih boyunca tuz o kadar değerliydi ki, bazı ülkelerde asker ve işçiler maaşlarını tuz olarak alıyordu. Büyük Roma yollarından ilki, tuzu sadece Roma'ya değil yarımadanın iç kesimlerine de taşımak için inşa edilmişti.

Çinliler, Romalılar, Fransızlar, Venedikliler, Habsburglar ve diğer birçok yönetim, savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştu. Çin'de tuz üretimine ilişkin en eski yazılı kaynak, İ.Ö. 800'e aitti. Belgede, Xia Hanedanlığı sırasında bin yıl önceki deniz tuzu üretimi ve ticaretinden söz ediliyordu. Çin yönetimleri yüzyıllarca tuzu, devletin bir gelir kaynağı olarak görmüşlerdi. Çin'de İ.Ö. 12. yüzyılda tuz vergisinden söz eden metinler bulundu.

Yazar Kurlansky, et ve balığı tuzlayarak saklayan ilk uygarlığın Mısırlılar olabileceğini belirterek, balığı tuzda saklamaya ilişkin en eski Çin belgelerinin İ.Ö. 2 bine tarihlenirken, çok daha eski tarihlerden kalan mısır mezarlarında tuzlanmış balık ve kuş eti bulunduğuna dikkati çekti. Araştırmalara göre, Mısırlılar Nil deltasında deniz suyunu buharlaştırarak tuz üretiyorlardı.

Tuzun kullanıldığı önemli yerler:

İnsan gıdası

Hayvan beslenmesi

Kimya ve diğer sanayiler

Karayollarının kara ve buza karsı tuzlanmasıdır.

Türkiye’de Tuzlar

Memleketimizde denizden, göllerden ve kaya tuzlarından tuz elde edilmektedir. Hacıbektaş, Tepsidelik, Sarıkaya, Olti, Kağızman, Kulp ve Sekili tuzlalarında kaya tuzundan tuz elde edilmektedir. Bu yerlerden elde edilen tuzlar çeşitli maddeler ihtiva etmektedir. Bir misal olarak Hacıbektaş’ta elde edilen tuzun analizinde % 0,53 suda çözünmeyen maddeler, % 1,65 kalsiyum sulfat, % 98,12 sodyum klorür bulunmuştur.

Yurdumuzdaki Koçhisar, Karapınar ve Palas göllerinden de tuz elde edilmektedir. Koçhisar Gölünde bulunan Tavşan Tuzlasından 30.000 ton tuz elde edildiği halde, İzmir Çamaltı Tuzlasından 150.000 ton tuz elde edilmektedir. Çamaltı dışında denizden tuz elde edilen yerler, Pendik, (İstanbul), Tekkegöl (Edirne) ve Akçedeniz’dir (Adana). Bugün memleketimizde üretilen kaliteli sofra tuzunun analizinde, % 0,24 nem, % 0,003 suda çözünmeyenler, % 0,007 Ca, % 60,52 klor ve eser miktarda Mg bulunmuştur.

1953’te dünya tuz üretimi 50 milyon tondu. Aynı seneler Türkiye’nin üretimi 150 bin ton dolayında hesaplanmış ve üretim 250.000 ton civarında tutulmuştur. Maden tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) verilerine göre Türkiye’deki başlıca kayatuzu yataklarında tespit edilen toplam rezerv miktarı 867 milyon ton seviyesindedir. Türkiye’de ortalama senelik tuz talebi bir buçuk ton civarındadır.

Ayrıca sanayide kullanılmak üzere değişik bileşimli bir miktar tuza da ihtiyaç duyulur. Yıldan yıla tuz üretimi değişmekle beraber son yıllarda iki milyon ton civarında tuz üretilmektedir. Tekel, rafine ve sofralık tuz üretimi yapmamaktadır. Bu tür tuz talebi özel sektör tarafından karşılanmaktadır. Türkiye’nin saf sodyum klorür, deniz tuzu ve rafine tuz olarak toplam tuz ihracatı yaklaşık 20.000 ton; saf sodyum klorür ve deniz tuzu olarak toplam ithalatı da 500 ton civarındadır.

Tuzun Azlığında ve Çokluğunda İnsan Organizmasına Etkileri

Tuz azlığı insanlarda hücre dejenerasyonu ve yaşlanmasını hızlandırmakta ve biyokimyasal açlığa neden olmaktadır. Tuz azlığı böbrek zayıflığı, karaciğer stresi ve adrenal tükenmesine yol açabilmektedir. Ayrıca kalp kasları kapakçıklarının yorulması olabilmektedir. İyi doğal Deniz tuzunun iyileştirme gücü C ve E vitaminleri ve diğer besinlere eşit olduğu savunulmaktadır.

Gereğinden az sofra tuzu tüketimi, kusma, zihni bulanıklık, Ağrılara neden olabileceği gibi sodyum yetersizliği aynı belirtiler ile birlikte solunum yetersizliğine de neden olabilir. Fazla tuz tüketimi ise vücutta ödeme yol açabilir. Ayrıca aşırı tuz tüketimi kan basıncının yükselmesine de neden olabilmektedir. Gereğinden fazla tuz tüketiminin tansiyonu arttırıcı etki gösterdiği bilinir. Fakat bu durum herkes için geçerli değildir. Çünkü sodyum vücutta depolanan minerallerden biri değildir ve fazlası idrar ve ter yolu ile vücuttan atılır. Fakat bazı kişiler sodyuma karşı duyarlı olabilir ve bu bireylerde aşırı tuz tüketimi yüksek tansiyona neden olabilir.

Fazla tuz tüketimi, idrarda kalsiyum atılımını da artırarak kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Kemiklerden kalsiyum kaybının artışı ise kemik erimesini (osteoporoz) ve kemiklerin kırılma riskini artırır. Modern tıbba göre tuz Alkol ve sigara gibi dietten uzaklaştırılması gereken bir madde olarak görülür ve yüksek tansiyonun en önemli sebeplerinden biri olarak kabul edilir. Yüksek tansiyon ve kalp hastaları için düşük tuz diyeti rafine tuzlar için geçerlidir. Doğal deniz tuzu bir çok Mineral içeren sodyum klorürün birikimini engelleyen ve kan basıncını düşüren bir madde olmaktadır. Deniz tuzu fazla sodyumu uzaklaştırmaktadır. Tuz diyeti/azlığı aynı zamanda insanlarda hücre dejenerasyonu ve yaşlanmasını hızlandırmakta ve biyokimyasal açlığa neden olmaktadır. Tuz azlığı böbrek zayıflığı, karaciğer stresi ve adrenal tükenmesine yol açabilmektedir. Ayrıca kalp kasları kapakçıklarının yorulması olabilmektedir. İyi doğal deniz tuzunun iyileştirme gücü C ve E vitaminleri ve diğer besinlere eşit olduğu savunulmaktadır.

KAYNAKLAR

http://www.binbirgida.com/tuz/tuzun-tarihcesi

http://www.nedir.com/tuz

https://www.msxlabs.org/forum/kimya/239682-tuz-nedir-tuzlarin-ozellikleri-ve-kullanim-alanlari-hakkinda.html

http://www.kaldirimtuzlasi.com/nedentuz1.php